Çanakkale Truva

Çanakkale Truva; Çanakkale il merkezine 30 km mesafede, Teyfikiye köyü yakınlarında bulunmaktadır. UNESCO tarafından 02.12.1998 tarihinde Kültürel nitelik başlığı altında “Dünya Mirası” listesinde alınmıştır.

Çanakkale Truva

Homeros’un İliada destanında yer alan Truva savaşının yapıldığı yer olarak da bilinmektedir. 4000 yıllık tarihi geçmişi ile dünyanın en ünlü arkeolojik alanlarından biri olan kent, antik İda Dağı‘nın eteklerinde, Çanakkale il sınırları içinde yer almaktadır. Dünya’nın dört bir yanından ülkemize gelen ziyaretçilerin, uğrak noktası olan ören yeri, gezilip görülmesi gereken kültürel bir mirastır.

Hitit dilindeki adıyla Vilusa, efsaneye göre deniz perisi Thetis ile denizler tanrısı Okyanus’un Elektra adında bir kızları olur. Elektra ile Zeus’un Dardanos adında çocukları olacaktır. Dardanos’un oğlu Truas Truad adlı kenti, Truas’ın oğlu llyos ise Truva kentini kuracaktır. Truvalılar, Sardis kökenli Herakleid hanedanının yerine geçmiş ve Anadolu’yu 505 yıl boyunca Lidya Krallığı Candaules (M.Ö. 735 – 718) dönemine dek yönetmişlerdir.

Mitolojide Truva kenti, şehrin kurulduğu yerin Zeus’u yanıltığı için Olympos’tan atılan Tanrıça Ate (Hata ve Günah Tanrıçası) düştüğü yerdir. İliyos, Frigya Kralının düzenlediği yarışmayı kazanır, kendisine ödül olarak, boğa hediye edilir. İliyos boğayı takip ederek, boğanın durduğu yere bir kent kurmaya karar verir. Boğa Tanrıça Ate’nin düştüğü yere geldiğinde yere çöker ve Truva kentinin yeri belirlenmiş olur. Truva’nın Akalılar tarafından yıkılmasının sebebi Tanrıça Ate’nin getirdiği kötü şansa ve Zeus’un Ate’ye kızgınlığına bağlı olduğu dilden dile aktarılır.

9 arkeolojik kat olduğu bilinilen Truva‘da bugün kimi katlardaki ev temelleri, tiyatro, son derece gelişmiş bir tekniği örnekleyen kanalizasyon sistemi, hamamlar ve çeşitli eşya buluntularına ulaşılmıştır.

Truva’da yapılan araştırmalarda bu şehrin tarih boyunca birçok kereler kurulup yıkıldığı anlaşılmaktadır. Truva’nın 1’den 9’a kadar numaralanan yerleşim katları bugün bir arada görülebilmektedir.

1871 yılından itibaren Arkeolog Schllemann’ın yaptığı kazılarda Truva’nın 9 kent kalıntısı ve 42 yapı katı ortaya çıkarılmış ve Truva hazinesi bulunmuştur.

 

Truva Savaşı :

Zeus ve Leda’nın kızı olan Helena, evlilik yaşı gelince, Akhaların önde gelenleri Sparta Kralı Tyndareos’un sarayında toplanırlar. Menelaos, Helena’nın kocası olarak seçilir. Tyndareos öldüğünde, Sparta Menelaos’a kalır. Savaşın nedeni, Lolkos Kralı Pelans ile Thetis’in düğünlerine davet edilmeyen Kavga Tanrıçası Eris’in, bir oyun düzenlemesidir. Hera, Afrodit ve Athena’nın oturduğu ziyafet sofrasına, üzerinde “En Güzele” yazılı bir elma atmasıyla başlar. Elmanın kimin olduğu üzerine 3 güzel tanrıça tartışmaya başlarlar ve Zeus’tan, bu sorunu çözmesini isterler. Zeus işin içinden çıkamayınca, çareyi Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’i rehber ilan etmekte bulur. Güzellerden her biri kendisini seçmesi için Paris’e bir vaatlerde bulunurlar.

  • Athena ona savaşta yenilmezlik gücü vereceğini vaat eder.
  • Hera Paris’i Asya’nın hakimi yapacağını söyler.
  • Afrodit, Paris’e Dünya’nın en güzel kadına sahip olacağını söyler.

Paris, Afrodit’e kanar ve dünyanın en güzel kadınını elde etmek için Afrodit’i yarışmanın birincisi seçer. Bu güzel kadın Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’di. Paris, Afrodit’in yardımıyla Sparta’ya gider, Helen’i kaçırır, prensi olduğu Truva şehrine geri döner. Bunun üzerine hakarete uğramış Menelaos, Akha ordularını toplayarak Truva‘ya savaş açar. Böylece 10 yıl sürecek Truva savaşı başlamış olur.

 

Hekabe’nin Rüyası :

Hekabe, Truva Kralı Priamos’un karısıdır. Paris’e hamile olduğunda, Hekabe, tuhaf bir rüya görür. Hekabe rüyasında bir çocuk yerine bir meşale doğurduğunu, meşalenin alevlerinin Truva şehrini yakıp kül ettiğini görür. Hekabe, sabah rüyasını kocası Priamos’a anlattır. Kâhin Aisakos başta olmak üzere tüm kâhinlerin bu çocuk ileride Truva’nın yıkılmasına sebep olacak diye kralı uyarmasıyla, çocuk doğar doğmaz Priamos’un izniyle kadledilmesi için güvendikleri Agelaos ismindeki bir uşağa verilir. Fakat uşak bu güzel erkek bebeği öldürmek yerineİda Dağı‘nın (Kazdağı) yamacında bir derenin kenarına bırakıp saraya döner. Bebeği bir dişi ayı bulur ve onu 5 gün süreyle emzirir. Agelaos bebeği bıraktığı yere geri dönör. Bebeği hâlâ hayatta görünce onu tarlasına götürür ve onu evlat edinip büyütmeye karar verir. Çocuğa Paris adını verir.

Menelaos tüm Yunanistan’a haber salarak yardım ister. Yenilmez kahraman Akhilleus ile İthaca (İthake) Adasının kralı kurnaz Odysseus hariç tüm yiğitler, komutanlar ve savaşçılar Sparta’ya akın ederler. Bu arada Agamemnon savaş hazırlıklarına devam ederken, bir yandan da barışçıl yolları deneyerek Priamos’a elçiler göndermeye karar verir. Elçiler Truva’ya geldiklerinde Priamos bunların neden geldiklerini bilmiyordur. Priamos elçilere, Paris’i Helena’yı kaçırsın diye değil, Hesione’yi almak üzere gönderdiğini anlatınca elçiler gerildiler. Elçiler toplanan büyük ordu ve olası büyük bir savaştan söz edince Priamos’un oğulları ve yaşlılar meclisi sinirlenerek, kınlarından çektikleri silahlarını kalkanlarına vurmaya başlarlar. Priamos onları sakinleştirerek elçilere Paris’in yerini bilmediğini, şu an elinde olmayan bu yunanlı kadını onlara veremeyeceğini ifade eder. Ama eğer Paris, bir gün Menelaos’un karısıyla çıkagelirse kadını teslim edeceğini vaad edince, elçiler Priamos’a inanır ve Truva‘dan ayrılırlar.

Mısır’dan ayrıldıktan sonra kuzeye yönelen Paris ve Helena, Çanakkale Boğazı‘na yaklaşıp Truva şehrine doğru gelirlerken surların üzerinde onları Prenses Kassandra görür. Apollon’un kâhinlik öğrettiği Kassandra, Yunanistan’dan kaçırılan bu kadının kendi yurtlarına getireceği felaketi görünce ağlamaya ve saçını başını yolarak babası kral Priamos’a yalvarmaya başlar. Priamos ise olayı soğukkanlılıkla karşılar. Hem sağlam surlarına hem de askerlerine çok güvendiğinden ileride olabilecek bir çatışmayı göze alarak Truva‘nın kapılarını oğluna ve güzelliğiyle dillere destan gelinine açar.

Tüm ordu Aulis limanında yelkenleri şişirecek olan rüzgârları beklemeye koyuldu. Uzunca bir süre hiç rüzgâr çıkmayınca komutanlar sabırsızlanmaya başlayıp bunun nedenini öğrenmek için kâhin Kalkhas’a sordular. O da cevap olarak Agamemnon’un kızı İphigenia’nın (İphigeneia) kurban edilmesi gerektiğini bildirince Agamemnon çileden çıktı. Tanrıça Artemis kendisine adanmış kutsal bir dişi geyiği Artemis’in kutsal korusunda av sırasında öldürdü diye Agamemnon’dan hiç hoşlanmamaktaydı ve kin duymaktadır.

Agamemnon’un ordusunun karaya çıktığı günün ertesi sabahı erkenden Truva kapıları aniden açılıp Hektor’un öncülüğünde ordusu Skamander yaylasına dolup, hazırlıksız Akhalıların gemilerine saldırır. Durumun eşitsizliğini gören Hektor ordusuna dur emri verince yunanlılar hazırlanmak için vakit bulabilirler. Yunanlılar saldırıya geçtiklerinde durum yine eşitsizdir. Hektor ağırlığını koyarak yunanlılara karşı üstünlük gösterdir. Akhilleus’un Myrmidonlarıyla birlikte yardıma gelmesiyle Hektor geri çekilmek zorunda kalır. Akhilleus’un tek başına tüm dengeleri alt üst etmesi Hektor’un dikkatini çeker. Aias’ın da gelmesiyle tüm Truva ordusu surların gerisine çekilir ve büyük kayıp vererek kapıları kapatmak zorunda kalır. Yunanlılar zaferle kamplarına dönüp, ölenler için tören düzenleme ve kampın inşasına devam etmeye koyulurlar.

Aradan 9 yıl geçiyor ve iki tarafta bu savaşın artık sona ermesini istiyor.

Akhilleus yaklaştıkça, Hektor onun iriliğine, elindeki mızrağa, parlak kalkana ve zırhına baktı. Onu yenemeyeceğini anladı ve üzerinde Patroklos’un ölüsünden aldığı Akhilleus’a ait zırhlar olduğu halde gerisin geriye kaçmaya başladı. Çok hızlı koşmakla ünlü Akhilleus, Agenor kılığındaki Apollon’a yetişememişti ama Prens Hektor’u yakalamaya niyetliydi. Kapılar kapalıydı ve Hektor’un içeriye girmesi mümkün değildi. Hektor önde Akhilleus arkada tam üç defa koşarak surların etrafında döndüler. Zeus Hektor’u kurtarmak istiyor, Athena ise Hektor’un ölmesini istiyordu. Akhilleus, Hektor’u surlara yaklaştırmıyor ve kovalıyordu. Apollon sürekli olarak Hektor’un vücuduna enerji gönderip yorulmamasını sağlıyordu. Akhilleus yanındakilere oklarını asla Hektor’a atmamalarını söylüyor böylece zaferi kendisine saklamayı garantilemeye çalışıyordu. Surların etrafında dolaşarak dördüncü defa Skamandros kıyılarına yaklaştıkları zaman Zeus, altın terazisini çıkarıp ikisinin kaderini tarttı. Sonuç Hektor’un ölümüydü ve çarpışmanın kaderi tanrıların tanrısı Zeus’un kızı Athena’nın isteği doğrultusunda çıkınca Apollon, Hektor’a sürekli olarak yaptığı desteği istemeye istemeye çekiverdi. Bunu gören Athena hemen gidip Akhilleus’a müjdeyi verdi. Athena, Hektor’u ölüme sürüklemek için Hektor’un kardeşi Deiphobos’un kılığına girdi ve Hektor’a koşmaktan vazgeç, ikimiz Akhilleus’u öldürebiliriz dedi. Athena daha sonra Akhilleus’a saldırıyor gibi yapıp geri çekildi. Prens Hektor, kardeşinin desteğini aldığını sanarak Akhilleus’tan kaçmaktan vazgeçti. Akhilleus mızrağını Hektor’a doğru attı. Hektor mızrağın geliş yönünü sezip eğilince Akhilleus ıskalamış oldu. Athena görünmez olarak mızrağı alıp tekrar Akhilleus’a verdi. Bu sefer Hektor, mızrağını Akhilleus’a attı. Mızrak tam Akhilleus’un kalkanın ortasına çarptı ama delemedi. Hektor, yeni bir mızrak istemek için kardeşi Deiphobos’a seslendi ama onu göremedi. Olympos tanrılarının onun ölümünü istediklerini o an anladı ve kahraman gibi çarpışarak ölmek için son bir gayretle Akhilleus’a saldırdı. Akhilleus, Hektor’un giydiği kendisine ait zırhı inceledi ve mızrağını sokmak için bir açıklık aradı. Akhilleus mızrağını Hektor’un boğazına saplamak için fazla zaman geçmeden fırsat buldu. Ama Hektor, gırtlağı hasar görmediğinden (Apollon’un da yardımıyla) konuşabildi. Akhilleus’a beni öldürdükten sonra sen de öleceksin yakında. Apollon’un yardımıyla Paris seni öldürecek dedi. Hektor’un söyledikleri Akhilleus’u daha da kızdırdı. Akhilleus can veren Hektor’un silahlarını bir kenara koydu ve sonra kendine ait olan zırhını soydu. Hektor’un iki ayağını topuk bilekleri hizasından delip savaş arabasının arkasına boğa derisinden yapılma bir iple bağlayıp surların önünde çekip dolaştırarak Truvalılara göz dağı vererek, cesetle çadırına döndü.

 

Tahta atın yapılışı :

Orduyu Tenodos (Bozcaada) arkasındaki büyük koyda saklayacaklardı. Atın içine en yiğit savaşçıları koyacaklar, atın başına ise gönüllü bir asker bırakacaklardı. Güya bu dev tahta at yunanlılara sorunsuz bir yuvaya dönüşü sağlamak için Athena şerefine yapılmış bir sunaktı. At, Athena tarafından sözde büyülenmişti ve eğer şehre sokulursa Athena şehri koruyacaktı. Odysseus’un hesabına göre Truvalılar, çalınan Palladium’un yerine bu atı mutlaka şehre sokmak isteyeceklerdi. Kalan tek asker ise bir kurban olarak seçilmişti fakat her nasılsa kaçıp kurtulmuştu. At kasten büyük yapılmıştı ki Truvalılar onu surların içine alamasınlar ve Athena’nın kızgınlığını Truvalı’lara yönelsin. At içeri alınınca birisi surlardan ateşle beklemekte olan orduya işaret gönderecekti. Atın karnından çıkan savaşçılar içeriden kapıyı gelen orduya açacak ve savaş bitecekti. Odysseus’un sözlerini komutanlar ilgiyle dinlediler ve bu iş için Epeos (Epeius) ismindeki ünlü ustaya bu işi verdiler. Yüzlerce yunanlı ertesi gün İda Dağlarına çıkarak en uzun boylu çamları bir bir devirmeye başladılar. Epeos bu muazzam atın ilk önce ayaklarını, bacaklarını yaptı. Boynuna yeleler, gözlerine ışık saçan iki kıymetli taş yerleştirdi. Athena, bizzat atın yapımında bulundu. Epeos, ata güzel bir kuyruk yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Atın yapımı bitince gönüllünün kim olacağı merak konusu oldu. Sinon isminde bir asker bu işe gönüllü oldu. Böylece herşey tamamlanmış oldu.

Tenedos‘tan yola çıkan ordu dalgaları yara yara Truva‘ya yaklaşırken, şehirde atın karnından çıkan yunanlılar şehri yağmalamaya ve eli silah tutan herkesi kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Yunanlılar o karanlıkta birbirlerini öldürmesinler diye ellerinde meşaleler taşıyorlar, bunlarla evleri ateşe veriyorlardı. Akhilleus’un oğlu Neoptolemos Priamos’un sarayına girdi ve karşısına Priamos’un en genç oğlu Polites çıktı. Neoptolemos kaçan Polites’i mızrağı ile sırtından vurdu. Yaralanan Polites babasına koştu ve önünde öldü. Priamos kendi sonunun geldiğini anladı ve yakınlarını korumak için eline bir mızrak alarak Neoptolemos’a fırlattı. Mızrak onun zırhına çarparak yere düştü. Kendisi de zayıflıktan yere yıkıldı. Hekabe onu sürükleyerek kaçırdı ve sarayın içlerinde defne dallarıyla taçlandırılmış Zeus sunağın yanına getirdi. Niyeti, onu ve kendisini tanrıların korumasına almaktı. Akhilleus’un oğlu geldi ve kızgınlıkla yaşlı Priamos’u sunağın önüne getirip mızrağını karnına sapladı. Yunanlıların ordusu Truva önlerine geldiğinde, gemilerin içinden savaşçılar büyük bir zafer çılgınlığıyla kıyıya çıktılar ve koşarak açık kapılardan girdiler. Ordunun şehre girmesiyle katliam, talan ve yağmanın boyutları daha da büyüdü. Artık bütün şehir yanıyordu. Yunanlılar daha sonra Hektor’un eşi Andromakhe’yi buldular. Kucağında Hektor’un oğlu Astynaks vardı. Yunanlılar onu kendini öldürmeden yakaladılar. Odysseus hiç utanmadan bebeği alıp surlardan aşağı atıverdi. Sırf bu yaptığı çılgınlık yüzden dönüş yolunda Odysseus’un başına türlü felaketler gelecek ve bir on yıl daha karısını göremeyecekti. Daha sonra Andromakhe’yi bağlayıp esir yaptılar. Kızgın Menelaos ise heryerde Helena’yı aramaktaydı. Deiphobos’un odasına girdiğinde onu Helena’yla yakaladı. Deiphobos’u hemen mızrağı ile delik deşik etti. Helena korkuyla kendini yataktan yere attı. Menelaos onu saçlarından yakaladı ve güzel başını kesmek üzere salonun ortasına çekti. Ama Helena’nın güzelliği ve yalvaran gözleri Menelaos’un hiddetini yatıştırdı. İstediğini elde etmişti, karısını geri kazanmış, Truva düşmüştü. Oileus’un oğlu Aias o kargaşada Athena tapınağına sığınmış Kassandra’yı buldu. Aias onu tanrıçanın heykeline sımsıkı sarılmış buldu. Bu yapılan aşağılayıcı hareket yüzünden Aias’ın başına daha sonra dönüş yolunda bir felaket gelecekti. Truva bu şekilde yakıldı, yıkıldı ve harap edildi. Kutsal tapınakların da yakılıp yokedilmesi tanrıları çok kızdırdı. Yunanlıların dönüşünde türlü engeller çıkarmak için hazırlık yaptılar.