Lağım Savaşları

Lağım Savaşları, 1. Dünya Savaşı Çanakkale Cephesi Kara Muharebeleri esnasında siper mücadelelerinde görülen Lağım Muharebeleri ve Tünelleri üzerine yazılmış makale.

Lağım Savaşları

Çanakkale Savaşı esnasında özellikle Bomba Sırtı ve Kırmızı Sırt üzerinde sıklıkla Lağım Tünelleri ve Lağım Muharebeleri görülmektedir. Şehitlik turu programımıza katıldığınızda Kırmızı Sırt bölgesinde bu tünellerden günümüze kalan örneklerinden bir kaçını görebileceksiniz. Siperler arası çok yakın olan bu bölgede yukarıdan gitmek zor olduğundan yerin altından gitme çabası görülür. Lağım tüneli savaşları ilerleyen zamanlarda amacı da değişerek savaş içinde savaş açar. Lağım Muharebeleri üzerine yazılmış bir makale ile sizlerleyiz.

Çanakkale Lağım Muharebeleri

 

Makale Özet

Eski bir Türk savaş geleneği olan lağım muharebeleri, Çanakkale Kara Savaşları esnasında da yararlanılan bir yöntem olmuştur. Kara muharebelerinin ilk günlerinden itibaren sarp yamaçlar nedeni ile tıkanan muharebeler, cepheyi siper savaşlarının yaşandığı bir hale sokmuştur. Bu nedenle iki taraf kuvvetleri de bir adım dahi atamaz duruma gelmiştir. Taarruzlar, büyük zayiatlara neden olan; fakat önemli bir başarı sağlayamayan faaliyetler olarak kalmıştır. En ufak bir siperin ya da herhangi bir tahkimatın ele geçirilmesi çok önemli bir hale gelmiştir. Bu sebeplerle Türk birlikleri tarafından –tarihinde kale kuşatmaları sırasında kullanılan– lağım patlatma yöntemi, karşı siperleri elde etmek amacı ile kullanılmaya başlanmıştır. Cephede ilk lağım, 28-29 Mayıs 1915 tarihinde Bombasırt’ta patlatılmıştır. Bu tarihten itibaren iki taraf kuvvetleri de sıkça lağım faaliyetlerinde bulunmuştur.

Çanakkale Savaşlarının ilginç bir yönünü oluşturan lağım muharebeleri, günümüzde halen arazide görülebilen izler bırakmıştır. Gelibolu Yarımadasında özellikle Boyun Noktası, Kırmızısırt, Kanlısırt, Merkeztepe, Cesarettepesi, Kayacıkağılı, Sığındere, Kerevizdere ve Kirte Deresi’nde bu izlere rastlamak mümkündür.

Giriş – Lağım Muharebeleri

Çanakkale Kara Savaşları, ortalama sekiz buçuk ay sürmüştür. 18 Mart Boğaz Savaşının ardından 25 Nisan 1915 tarihinde Kumkale, Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerine çıkarma yapan İtilaf Devletlerine mensup askerler, bu süreçte bu bölgelerde tutunmaya çalışmışlardır. Kumkale’de barınamayan Fransız birlikleri, iki gün sonra burayı terk ederek, takviye kuvveti olmak suretiyle, Seddülbahir bölgesindeki İngiliz birliklerine katılmışlardır. Nitekim İtilaf Devletleri’ne mensup askerler, 27 Nisan’dan itibaren, Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinde tutunabildikleri gibi savaşın sona erdiği 9 Ocak 1916 tarihine kadar bu iki bölgede kalmayı başarabilmişler ve bu tarihte de tamimiyle çekilmişlerdir.

İngiliz birliklerine mensup Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin 25 Nisan akşamında Arıburnu bölgesinde elde ettikleri sınırlar, savaşın sonuna kadar neredeyse hiç değişmeden kalmıştır. 26 Nisan’dan 6 Ağustos’a kadar geçen süreçte her iki taraf da –çeşitli taarruzlar yapmış olsa da– bir adım bile geriye gitmemişlerdir. Buna neden olan iki taraf kuvvetlerinin kuvvet olarak birbirine denkliğinin yanısıra arazinin kimi yerlerde sarplaşmasıdır. Bu bakımdan Gelibolu Yarımadası’ndaki sarp yamaçlarda muharebelerin tıkandığı görülmüştür. Düz arazide ise muharebe alanlarının kolaylıkla yayıldığı gözlenmiştir. Örneğin 6 Ağustos 1915 tarihinde ikinci bir çıkarma
harekatı olarak değerlendirilebilecek olan Suvla çıkarması, önünde geniş bir ova bulduğu için 2-3 gün içerisinde çabucak yayılmış ; fakat arazinin sarplaştığı mevkilerde tıkanıp kalmıştır hakeza Arıburnu çıkarmasının ilk gününde zayıf kuvvetlere karşı ilerleme imkânı bulan İngiliz birlikleri, karşılarında mukavemet edecek kadar Türk kuvveti bulduklarında bir adım bile ilerleyemeyerek sarp arazide tıkanmışlardır. Buna ekten olan bir başka durum ise, İngiliz birliklerinin düz arazide yararlanabildikleri donanma ateşinden sarp arazide mahrum olmasıdır. Donanma topçusu için düz arazide açık hedef olan Türk birliklerinin, sarp arazide yerlerinin ve konumlarının tespiti net olarak mümkün değildir. Buna paralel olarak, Türk birliklerinin denize yakın yamaçlarda muharebe etmesi de donanma ateşinin yıkıcı etkisi ile büyük zayiata uğrayacağı için riski yüksek olarak değerlendirilmelidir. Zaten Türk taarruzlarının, bu risk nedeni ile, gece; İngiliz taarruzlarının ise gündüz yapıldığı görülür.

İşte bütün bu nedenlerden dolayı, sarp yamaçlarda siper hatları oluşturulmak sureti ile tıkanan muharebeler, ilginç uygulamalara neden olmuştur. Askerlerin siperden çıkmadan herhangi bir hedefe ateş etmesini sağlayan aynalı tüfekler, konserve kutularından yapılan el bombaları ve siperleri zarar görmeden ele geçireceği düşünülen zırhlı otomobiller, 2 siper muharebelerinde düşmandan bir adım da olsa ileri gidebilmek amacına hizmet etmiştir. İşte bu uygulamalardan biri de, gerilerde açılacak bir lağım ile düşman siperlerinin altına kadar ilerlemek ve burada patlatılacak bombalarla düşman siperinin yok olmasını sağlamak esasına dayanan lağım muharebesidir. Patlamadan sonra yapılacak bir taarruz ile siperlerin ele geçirilmesi amaçlanmıştır.

Lağımcılık, Çanakkale Savaşları esnasında keşfedilmiş değildir. Türklerin eski bir savaş geleneği olan bu yöntem, Osmanlı Devletinde, dönemine göre modern bir yapıya ulaştırılarak, çeşitli savaşlarda kullanılmıştır. Eski devirlerde, hazırlanan tüneller aracılığı ile kale surlarının altına kadar ilerleyerek, burada bulunan sur duvarlarını tutan kalasların yakılması ile hatta, Çanakkale Cephesi’nde siper hatlarının birbirine yakınlığın nedeni, Türklerin donanma ateşinin yıkıcı etkisinden kurtulmak istemeleri amacıyla olduğu da söylenebilir.

Surların çökertilmesi sistemi varken, sonraları surların altına yerleştirilen barutun patlatılması ile sur yıkımı sağlanmıştır. Bu işlerle ilgili olan Lağımcı Ocağı, özellikle kale kuşatmalarında önemli bir işleve sahiptir. İstanbul’un fethi (1453), Rodos’un zaptı (1522), I. Viyana Kuşatması (1529), Lefko e ve Magosa Ku atmaları (1571), II. Viyana Kuşatması (1683) esnasında Türkler tarafından şiddetli lağım patlatmaları olduğu bilinmektedir. Osmanlı Ordu Teşkilatında bu birim, özellikle son dönemlerde epeyce güçlendirilerek, faaliyet alanlarının genişlediği görülmüştür. Bu bakımdan Osmanlı Devleti’nde yer alan Lağımcı Ocağı, “köprüleri tamir veya yeniden köprü yapmak, kaleleri barutla atmak için lağım denilen yeraltı yolları açmak, düşman tarafından yapılan lağımları körletmek vazifesi ile mükellef bir teşkilat olarak isimlendirilmiştir. Bu tabirden de anlaşıldığı üzere lağımcı ocağının ordu hizmetinde lağım açmanın yanı sıra, istihkâm yapmak görevi de vardır. Osmanlı Devleti’nin gerileme devrinde, 1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile Lağım Ocağı da kaldırılmış ; fakat yerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediyye’de lağım açmak ve istihkâm hazırlamak görevini yapacak askerler Cebeci Ocağı’na başlanmıştır.

Gelibolu Yarımadası’ndaki İlk Lağım Muharebesi

Çanakkale Kara Savaşlarında her iki tarafın da lağım yöntemine başvurduğu görülür. Bu, yukarıda bahsedilen örnekler ile yöntem olarak aynı olsa da uygulamada farklılıklar gösterir. Çünkü birinde söz konusu olan kale kuşatmaları iken, Çanakkale Savaşlarında siperler arası mücadele örneğini teşkil eder. Birinde kaleyi ele geçirmek için açılan gedikten hücum edilir, diğerinde havaya uçurulan siper ele geçirilmek için taarruz yapılır.
Bu tür uygulamaların özellikle Gelibolu Yarımadası kuzey bölgesinde yoğunlaştığını söylemek yanlış olmaz; çünkü burası diğer muharebe yerlerine göre daha sarp bir araziye sahiptir. Yine de, özellikle muharebelerin son aylarında Seddülbahir bölgesinde de her iki tarafın lağımlar patlattığı görülmüştür.

Lağım Faaliyetlerinde Bulunan Türk Askerleri

Çanakkale Cephesi‘nde lağım muharebeleri, 28 Mayıs 1915’te, 5. Tümen’in 14. Alayı’nın Bombasırtında patlattığı bir lağım ile Türkler tarafından başlatılmıştır. Bir başka deyişle Çanakkale Cephesi’nde ilk lağım patlatan Türkler olmuştur. Cephedeki bu ilk lağım, Saat 03.30’da, 14. Alayı’na mensup Bölük Asteğmeni İhsan’ın (Eriç) tarafından patlatılmıştır. Bunun ardından İngilizlerin Boyun noktasındaki siperlerine 9. Tümen’in 27. Alayı’nın da katıldığı bir baskın yapılmıştır. Bu baskına destek olmak için 3. Tümen’in 64. Alay’ından seçilen bir müfreze, İngilizlerin Yüksek sırttaki siperlerine gösterme bir harekâtta bulundu ise de çapraz ateş altında kalan bu birlikten sadece 15 kişi dönebilmiştir. Lağım patlatıldıktan sonra başlatılan muharebeler, 28 Mayıs akşamına kadar devam etmiştir. Bu taarruzlar sonucunda ilk hat siperleri işgal edilse de lağım patlaması sonucu toprak yığını haline gelen siperlerin bir kısmı iki taraf arasında kalmıştır.

28 Mayıs ta patlatılan bu lağımın yanısıra, lağım patlatmak fikrinin nasıl çıktığı ve bu fikrin uygulamasına ilk defa kimin başladığı konusunda farklı görüşlere değinmek gerekir. Bazı yayınlarda İngiliz birliklerine mensup
Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin lağım kazdıkları, bu teşebbüs üzerine Türklerin karşı lağım kazmaya başladığı düşünülmektedir. Oysa eski tarihlerden beri lağım işlerine önem veren Türklerin, Çanakkale Cephesinde ilk lağımı patlatan taraf olmasının yanı sıra bu işe ilk başlayan taraf olmasının da işaretleri çoktur.

25 Nisan’dan itibaren Arıburnu Cephesi, çok sağlam bir şekilde tahkim edilmiştir. Hatta bugün tutulan hatlar bir türlü aşılamamıştır. İki taraf kuvvetleri de bir-iki adım ilerlemekten başka bir şey yapamaz hale gelmişti. Özellikle Mayıs’ın 1’inde 11 ve 19’unda 12 yapılan Türk taarruzları büyük zayiatlara neden olmuştu. İşte bu nedenlerle Mayıs ayının başında Türk tarafının tıkanan muharebeleri açmak için şu kararı aldığı görülmüştür:

“Düşmana yalnız toprakla ilerlemeye karar verildi. Kale Savaşlarında olduğu gibi gizli yollarla ilerlenecek, yeni hatlar meydana getirilecek ve bu amaçla da tahkimat işlerine önem verilecekti…”

Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa, cephedeki lağım faaliyetlerine ve 28/29 Mayıs 1915‘te 14. Alay’ın patlattığı lağım hazırlıklarına, karşı taraftan işitilen kazma seslerinin neden olduğunu belirtir. Bu seslerin, İngiliz birlikleri tarafından lağım faaliyetinde bulunulacağı şüphesini doğurması nedeni ile tünel açmak işine girişinden bahseder; fakat sarp yamaçlara karşı duran ve arkasında kaçacak yeri bulunmayan İngiliz birliklerinin kazma sesleri –siperlerin birbirine yakınlığı da düşünüldüğünde– korunak hazırlama gibi hayatta kalmak için toprak altına gömülme mesaileri nedeniyle olduğu anlaşılmaktadır. Hatta, İngiliz birliklerine mensup askerlerin Türkler tarafından kazılan lağım sonrası uyandıkları görülür. Robert Rhodes James, lağım faaliyetlerine Türklerin başladığını kabul etmekle beraber 28/29 Mayıs’ta Türkler tarafından patlatılan lağımı şöyle anlatır:

29 Mayıs’ta, şayet Esat Paşa istediği şekilde harekât imkânına sahip olmuş olsaydı ne olabilirdi, pek canlı bir biçimde ortaya çıktı. Bir süreden beri Quinn’deki Avustralyalılar bazı takırtıların farkına varınca, sahipsiz bölgenin altında alelacele bir takım tüneller kazarak, içlerine dinleyiciler yerleştirmişlerdi. Bunlar, Türklerin neredeyse Avustralya ileri hattına varacak olan bir tünel açmakta olduklarını doğrulamışlar ve aralarındaki tecrübeli bir madenci –Old Ganger Slack diye bilinen aksi bir kıta çavuşu– tehlikenin pek yakın olduğunda ısrar etmişti. Çavuşun kıyamet kehanetine 25 Mayıs’a kadar aldıran olmadı; ama o gün dinleyicilerden biri, Türklerin lağımlardan birini patlatmaya hazırlandıklarının açıkça belli olduğunu rapor etti. Bunun üzerine, toprağın yüzünü parçalayacak kuvvette olmamakla beraber, bir düşman tünelini ezebilecek kuvvette camouflet adı verilen mukabil lağımlar ateşlendi. Fakat artık iş işten geçmiş bulunuyordu… Lağım, 29 Mayıs’ta sabaha karşı 03.20’de bereket versin Avustralya ileri hattının biraz uzağında patladı ve bunu takiben kargaşalıkta bir tabur kuvvetinde olan Türkler Quinn mevziine girdiler…”

Esat Paşa ise, cephedeki ilk lağım faaliyeti hakkında şunları söyler:

“Beş -altı gün evvel toprak altından işitilen kazma seslerinden, düşmanın lağım kazmakta olduğu kanısına varılmıştı. Harbiye Nazırı kadar yetkisi olduğunu bildiğim Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşa’ya doğrudan doğruya başvurarak Zonguldak’tan lağım kazmakta olan dört-beş lağımcının acele gönderilmesini rica ettim. Üç-dört gün içinde bana dört uzman lağımcı gönderdi. Cesur ve çalışkan alay kumandanı, hemen işe başladı. Lağımcıların tahminine göre kazdıkları lağımın ucu, düşman siperlerinin altına varmıştı. Bunun üzerine gerekli tertibat alındı. O gün topçu birliklerinden sabah namazına başlamadan önce güzel bir sesle ezan okunurken, 14. Piyade Alayı tarafından düzenlenmiş olan lağım ateşlenerek düşmanın burada bulunan siperleri havaya uçurulduktan sonra piyade savaşları bütün şiddetiyle sürmeye başladı. Topçularımız, gündüzden hedef ve nişan noktalarını ayarlamışlardı. Biz de yeni lağımlar kazıp düşman lağımlarını dinlemek üzere tertipler alıyorduk.”

İngiliz tarihçisi Aspinal Oglander de ilk Türk lağımı ile başlayan lağım muharebelerinin, özellikle 28 Mayıs’tan sonra tüm Anzak cephesi için tehlikeye dönüştüğünü dile getirir ve konu hakkındaki Anzak faaliyetlerinden şu şekilde bahseder:

29 Mayıs‘ta ilk Türk lağımının Quinns mevkiinde patlaması üzerine bu tehlikenin bütün Anzac platolarını tehdit etmekte olduğu ortaya çıkmıştı. Bu tarihten itibaren bütün cephe boyunca şiddetli lağım faaliyetleri başladı. Bazı tüneller düşman siperlerinin altına kadar uzatıldı, yalnız Russel Top ve 400 Rakımlı Plato tünelleri, düşman siperlerine 30 yarda mesafeye kadar bu tünellerin başları da birbirlerine zeminden 90 yahut 120 cm genişliğinde bir galeri ile başlandı. Bu galeri içinde düşmana doğru ateş etmek için yerler meydana getirildi. Bu suretle düşmana hiç sezdirilmeden bir ateş hattı elde edilmiş oldu”

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Türk birlikleri, İngilizlerin siper- korunak gibi istihkâm faaliyetleri dolayısıyla çıkardıkları kazma seslerini -tarihindeki lağım muharebeleri tecrübelerinden olsa gerek- kendilerine karşı bir lağım teşebbüsü olarak algılamış ve hemen karşı lağım faaliyetlerine başlamıştır; fakat İngiliz birliklerinin henüz böyle bir düşüncesi ve girişimi yoktur. 29 Mayıs’ta patlayan ilk Türk lağımından sonra İngiliz birliklerine mensup askerler, durumun ciddiyetini anlayarak lağım kazmaya, tüneller açmaya başlamışlardır. İngiliz askerleri arasında her birlikte bulunan mühendislerin, Arıburnu çıkarmasının başladığı ilk günlerden itibaren cephede istihkâm ile uğraşmak için yerleştirildiği açıktır. Fakat, sıkışan muharebelerin doğurdu şu açmaz ve Türkler tarafından kullanılan lağımların tehlikeli olması nedeniyle bu mühendislerin lağım faaliyetiyle de ilgilenmesi doğal olarak görülmelidir.

Cephedeki diğer Lağım Muharebeleri

Çanakkale Cephesi’nin ilk lağımı 29 Mayıs’ta patladıktan sonra, özellikle Arıburnu cephesinde olmak üzere birbiri ardına lağımlar patlamaya başlamıştır. 16 Haziran günü, İngilizler Boyun Noktasındaki 32 numaralı Türk siperinde lağım patlatmıştır. Arkasından 25 Haziran günü yine İngilizler, 16. Tümen’in 47. Alay’ı cephesinde iki lağım patlatmışlarsa da herhangi bir zarar vermediği gözlenmiştir.

Temmuzun başından itibaren bütün bölgelerde lağım faaliyetleri iyice artmıştır. 31 Mayıs günü 16. Tümen Komutanı Albay Rüştü, Kuzey Grubu Komutanlığına yazdığı raporda , İngilizlerin, tahkimat ile uşraştıkları ve hafriyattan anlaşıldığı üzere, lağım kazmakta olduğunu; acilen karşı lağım faaliyetinde bulunması ya da İngiliz siperlerine taarruz edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Gerçekten de 31 Mayıs günü, 57. Alay cephesinde İngiliz birliklerinin lağım faaliyeti görülmüştür. Saat 10.05’te patlatılan lağım Türk siperlerinde bir hasar meydana getirmemiştir. Bunun üzerine 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in konu hakkında dikkati çeken uyarılar yaptığı ve lağım faaliyetlerine karşı uyanık olunmasını emrettiği görülür. Bu emirlerden birisi şu şekildedir:

“Önce de bildirildiği üzere 64. Alay’ın Cesarettepesi’nde Mehmet Çavuş siperleri önünde 27. Alay’ın sol kanadında 25 numaralı siperin, 57. Alay’ın sağ kanadındaki 31 numaralı siperin ilerisinde; düşmanın lağım kazımına karşı tedbirler alınması hususunda alay kumandanlarının bilhassa dikkatini çekerim. Bu hususta yapılan işlere dair, bana muazzam malumat verilecektir, istihkâm askerinin yardımı gerekince alay kumandanlarının doğruca istihkâm bölüğü kumandanından isteyecekleri yardım hemen yapılacaktır.”

İngiliz birlikleri 5 Temmuz günü, 19. Tümen’in 57. Alay’ı cephesinde; arkasından 9 Temmuz günü, 32 numaralı siper yakınında bir lağım patlatmıştır. 13 Temmuz günü, saat 08.30’da bir kısım İngiliz birlikleri, yeraltında kuvvetli lağımlar oluşturarak, bu lağım dehlizlerinden Merkez Tepedeki 47 ve 48 numaralı Türk siperlerinin kenarına kadar ilerlemişlerdir. Bu siperleri savunan 19. Tümen’in 57. Alay’ının 1. Taburundan Üsteğmen Fahrettin Efendi’nin bir kısım asker ile bunların üzerine saldırması ile İngilizlerin, başarısız olarak bu lağım dehlizinden geriye çekilmek zorunda kaldığı görülmüştür. 20 Temmuz günü, Arıburnu’nun merkezinden İngilizlere doğru açılan bir Türk lağım, İngilizlerin açtığı lağımla birleşince patlatılmıştır. 10 metre genişliğinde bir tesir yapan patlamada İngiliz lağımlarında çalışan askerlerin toprak altında kaldıkları görülmüştür. 3/4 Ağustos gecesi, Arıburnu sol tarafında İngiliz birlikleri bir lağım patlatarak arkasından hücuma kalksa da neticesiz kalmıştır. 16. Tümen, 6 Ağustos akşamı Kanlısırt’taki siperleri geri almaya çalışırken, İngiliz birlikleri 19. Tümen’in 57. Alayın’nın sol tarafındaki Merkez Tepe’deki Türk siperlerini şiddetli topçu ateşine tutmuştur. Türk askerleri, burada bir faaliyet olduğunu anlamışken, İngilizler, Merkeztepe’deki 47 ve 48 numaralı Türk siperlerini büyük lağımlarla açtıktan sonra hücuma kalkmıştır. İhtiyattaki 19. Tümen’in 72. Alayın’ın 2. Taburu’nun yetişmesi sonucu, İngilizler ağır zayiatla durdurulmuştur.

Ağustos ayının başından itibaren lağım muharebelerinin Seddülbahir bölgesine sıçradığı görülür. 10 Ağustos günü, Seddülbahir bölgesindeki İngiliz birlikleri, iki lağım patlatarak hücum ettilerse de başarılı olamamışlardır. Osmanlı İstihbarat Şube Müdürü Seyfi’nin istihbarat raporlarına göre, 3 Eylül’de Alçıtepe civarında patlatılan bir lağım, İngilizlerin tel kafeslerini ve tel örgülerini tahrip etmiştir. 21/22 Eylül gecesi İngilizler, Arıburnu’nda sol taraf Türk kuvvetlerine karşı lağım patlatmışlar; ancak herhangi bir zayiat olmamıştır. Hemen ertesi gün Türk birlikleri tarafından patlatılan bir lağım, düşmanın lağımını çökertmiştir.

24 Eylül’de Seddülbahir’de lağım patlatılarak, İngiliz birliklerinin açtığı lağım yıkılmış ve lağım içerisinde askerlerin kaldığı anlaşılmıştır. 29 Eylül’de Seddülbahir’de patlatılan bir lağım ile, İngilizlerin bir siperi çökertilmiştir. 12 Ekim’de patlatılan bir lağım ile İngiliz siperleri tahrip edilmiştir. 22 Ekim’de Arıburnu’nda İngiliz birliklerinin kazmakta olduğu bir lağım, karşı lağım patlatması ile iptal edilmiştir. 29 Ekim’de İngilizler Kayacıkağılın’da bir lağım daha patlatmışlardır. 1 Kasım’da Kanlısırt’ta İngilizlerin kazmakta olduğu bir lağım dinamitle tahrip edilmiştir. 8/9 Aralık gecesi İngilizler tarafından 5 lağım patlatılmıştır; bunlardan üçü kendi siperlerinde patlamış , diğer ikisi de Türk tarafında 20-30 zayiata neden olmuştur.

14 Aralık günü, İngiliz birlikleri balon uçurarak yer tespiti yaptıktan sonra Türk mevzilerini bombalamıştır. Ardından Kayacıkağılı’nda sabah üç, akşam dört lağım patlatılmıştır. Buna karşılık olarak saat 07.15’te Türk birlikleri tarafından Kayacıkağılı’nda lağım patlatılmış ve bunun sonucu yirmi İngiliz siperinin bozulması sağlanmıştır. Türk birlikleri tarafından bir lağım da 15 Aralık günü Sığındere civarında patlatılmıştır.  İngiliz birlikleri Cesarettepe’de patlattıkları iki lağımla 53 Türk askerini şehit etmiştir, 15 asker toprak altından zorlukla çıkarılmıştır.

Siperdeki Türk Askerlerine İngiliz birlikleri, 19 Aralık 1915 günü öğleden sonra, Seddülbahir’de Arıburnu cephesindeki tahliyeyi gizlemek için de iki lağım patlatarak hücum etmişlerdir. Yine Arıburnu bölgesinde tahliyeye karar verildikten sonra, tahliyenin sonuna kadar hiçbir lağım patlatılmayarak, tahliye günü ateşlenmiştir. Hatta bu lağımların ateşlenmesi için çalı çırpı arasına gizlenmiş teller aracılığı ile tuzak hazırladıkları da bilinmektedir. İngiliz birlikleri, 19/20 Aralık gecesi tahliyeden biraz önce Cesarettepe üzerinde lağım patlatmışlardır. Bu lağımın hazırlanışı hakkında Robert Rhodes James, ilginç bir pasaj verir:

“ İstihkâmcılar ile madenciler, süvari kemiklerinin delik deşik toprağı kapladığı Boyun bölgesindeki Türk siperlerinin altında büyük bir mayın patlatmak için son hazırlıklarını yapıyorlardı.”

Arıburnu bölgesinin tahliyesinden sonra gözler Seddülbahir bölgesine çevrilmişti. Bu andan itibaren lağım faaliyetleri epey artmıştı. Bu konu hakkında Charles Roux şunları söylemektedir:

“Dün, 24 Aralık’ta, tehditkâr olduğunu hissettiğimiz Türk lağımlarından kendimizi kurtarmak için, istihkâm kıtâmız, daha evvel tarafımızdan hazırlanan iki cisim lağımı infilak ettirdi. Bu infilak akabinde şedit tüfek ve şiddetli topçu atışıyla cevap veren düşman siperlerinde ve lağım âmeliyatında mühim hâsarı mücib olmuştur.”

Türk askerleri Seddülbahir bölgesinde 31 Aralık öğleden sonra iki lağım patlatmıştır. 7/8 Ocak gecesi, Sığındere mevkiinde de bir lağım patlatarak taarruza kalkmışlardır.

Sonuç – Lağım Muharebeleri

Çanakkale Kara Savaşlarında lağım muharebeleri, Türk askerleri tarafından başlatılan bir yöntemdir. Yalnız, sonraları İngiliz birliklerinin de ileri derecede lağım yaptıkları görülmektedir. Türkler tarafından büyük lağımlar, Seddülbahir bölgesinde Sığındere, Kerevizdere ve Kirte Deresi’nde yapılmıştır. Kuzey bölgesinde ise, Boyun Noktası, Kırmızısırt, KanlısırtMerkeztepe, Cesarettepesi, Kayacıkağılı bölgelerinde sıklıkla görülmüştür. Bu lağım faaliyetleri sonucu Gelibolu Yarımadasında bahsedilen bölgeler, bu gün bile köstebek yuvasın andırır vaziyettedir. Lağım muharebelerinden her iki taraf askerleri de tecrübeler kazanmıştır. İngiliz birliklerinin -özellikle Anzakların– Çanakkale Savaşlarından tahliye ile ayrıldıktan sonra çeşitli Avrupa cephelerinde lağım muharebeleri yaptıkları bilinmekle birlikte Türk birlikleri de lağım muharebelerinin ne denli önemli olduğunu idrak etmişlerdir. Önceden de belirtildiği gibi muharebelerin ilk günlerinden itibaren Çanakkale Kara Savaşları, sarp yamaçlarda tıkanıp kalmış, taarruzlar faydasızlaşmıştır. İşte bu nedenle başlayan lağım faaliyetleri, büyük tehlike arz etmiştir. Çünkü taarruzlar tıkanmış sa, bir lağım faaliyetini engellemek için tek çare, karşı bir lağım açılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle de lağım muharebelerinde patlamanın yıkıcı riskine dayalı olarak ve karşı lağım faaliyetinde bulunulması olasılığı ile hız esastır ve siper altına yaklaşılır yaklaşılmaz patlatma gerçekleştirilir. Burada istihkâm birliklerinin önemi ortaya çıkmaktadır.

İstihkâm konusunda her iki tarafın da becerikli olduğu görülür. İngiliz gazeteci Bartlett, Türk istihkâmının ne denli iyi olduğunu şu sözleri ile belirtir:

“Görünürde ne bir Türk ne bir Alman ne de bir top ve yahut bir siper vardı. Türklerin, kendilerini gizlemek hususunda göstermiş oldukları muvaffakiyet hakikaten övgüye erdir. Türkler, siper kazarak, bunlar içerisine kendilerini gizlemekte ve yer üstünde var olduğuna dair hiçbir iz göstermemekte pek mahirdirler.”

Çanakkale Kara Savaşlarında lağım muharebeleri, 29 Haziran’da Türklerin Anzak tünellerinden birisini havaya uçurması sonucu, iki tane Avustralya lağımcısının siperlerin içerisine gömüldüğü; bazen lağımların anlamsız çukurlara açıldığı gibi ilginç olaylar da sahne olmuştur. Esat Paşa anılarında bunlara benzer başka bir lağım olayını şu şekilde anlatır:

“Bir lağım içerisinde bir sağlam bir yaralı erimiz bütün gece toprağı kasaturasıyla delerek dışarı çıkmayı başarmışlar, bizim tarafa geçmişlerdi.”

Cephede yaşanan lağım muharebelerinin gerek askerler gerekse istihkâmcılar açısından neler hissettirdiği, Çanakkale lağım muharebelerinin ne ifade ettiği ve kara savaşlarında bir yöntem olarak lağımın bir asker üzerinde bırakacağı psikolojiyi anlatması bakımından Mühlman‘ın lağım faaliyetleri hakkındaki şu sözleri önemlidir:

“Birçok yerlerde sadece birkaç adım tutan ateş hatlarındaki mesafe, lağım savaşının genişletilmesini gerektiriyordu. Daha önce çevreye hakim olan tepelerin mevzilerine yönelik yarımada olduğu gibi, dost ve düşman yerin altında da birinciliği ele geçirmeye çalışıyorlardı. Sessiz anlarda, toprağın içindeki esrarengiz çalışmaların sesi duyuluyordu. Tıpkı bir volkanın üstünde oturuyormuş hissi doğuyordu. Sanki her an havaya uçmak tehlikesi içindeydiler. Bütün mevzi kısımları, bu lağım savaşının seyri esnasında dıştan bakıldığında korkunç savaşın dehşetini yansıtan ıssız bir huni tarlasına dönüşmüştü. Türklerin tehlikeye en çok maruz oldukları noktalardaki tutumları şaşırtıcıydı ve hatta hayranlık uyandırıcıydı; çünkü onlar itidallerini yitirmiyorlardı. “

KAYNAKÇA

Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı (Bahar-Güz 2008, s.43-60)

ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE LAĞIM MUHAREBELERİ
MINING AND TUNNELLING IN THE GALLIPOLI CAMPAING

Murat KARATAŞ
Araştırma Görevlisi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Kaynakça ve Makale Linki: Makale

Çanakkale Lağım Muharebeleri

Çanakkale Lağım Muharebeleri

Çanakkale Lağım Savaşları

Çanakkale Lağım Savaşları

Lağım Tünelleri Nedir

Lağım Tünelleri Nedir

 

Yorumlar
  1. ustalar kanalizasyon dedi ki:

    bizde lağımcıyız, lağım kazarak kanalizasyon giderlerini bağlıyoruz, yerin altından 10 ile 35 metre arasında tünel kazarak gidiyoruz. elimizde hiltilerimiz, diğer kazma aparatları var, bazen hava akımı sağlasın diye vantiletör kuruyoruz, sularımzı yanımıza alıyoruz, en iyi kazma aleti olan hiltileri kullanıyoruz, biz bu şartlarda bu imkanlarda bile zorlanıyoruz, atalarımız o günün şartlarında ne zorluklar yaşamıştır allah bilir. atalarımızın çekmiş olduğu çileyi yerin atında çalışan birileri olarak çok iyi anlıyoruz, bu gün bu topraklarda numusumuzla huzur içinde yaşıyorsak bunu onlara borçluyuz, yerin altındakilere çok şey borçluyuz, şairimiz üstadımız dizelerinde, bastığın yerler toprak diyerek geçme tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı, sen şehit oğulsun incitme yazıktır atanı, verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı derken bizlere bu vatanın nasıl kurtarıldığını çok iyi anlatmaktadır.